3 Aralık 2009 Perşembe

Andolsun Biz Kur’ an’ ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık


Andolsun Biz Kur’ an’ ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık

Allah’ın emirlerini öğrenebileceğimiz tek kaynak olan Kuran’ı Kerim 1400 yıl önce peygamber efendimize vahyedilmiştir. İslamiyetin temellerinin anlatıldığı Kutsal Kitabımız Kuran, bugün insanlar tarafından titizlikle korunan, saygı duyulan ancak okunmayan bir kitap olarak raflarda ya da duvarlarda asılı halde korunmaktadır. Oysa Kuran bizlere öğüt almamız, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını öğrenmemiz için indirilmiş bir rehberdir.

‘Andolsun Biz Kur’ an’ ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?’ (Kamer Suresi, 17)
Günümüzde insanların çoğu dinimiz hakkındaki bilgileri Kuran’la örtüşmeyen kaynaklardan öğrenmekte, bu da yanlış ve hurafelerle dolu din bilgisinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Oysa Allah’ın emir ve yasakları Kuran’da açıkça bildirilmiştir. Kuran’la örtüşmeyen hatta tamamen tezat bilgilerden oluşan Kuran dışındaki kaynaklardan dini öğrenmek son derece sakıncalı bir durumdur.
‘Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah’ a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’ a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler.’ (Nahl Suresi, 116)

‘Biz sana bu Kur’ an’ ı güçlük çekmen için indirmedik.’ (Taha Suresi, 2) ayetinden de anlaşıldığı gibi, Kuran insanların güçlük çekmeleri için indirilmemiştir. Rabbimiz; ‘Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.’(Bakara Suresi,185) ve seni kolay olanda başarılı kılacağız.(A’ la Suresi, 8 ayetleri ile kullarına olan merhametini ve seçip beğendiği dininin kolay olduğunu bildirmiştir.

Allah kolaylık dilerken insanlar, İslam dinini icra edilmesi zor ve karmaşık bir hale getirerek Kuran ahlakından uzak toplumların oluşmasına neden olmaktadırlar. Dine uzak olup tanımak ve yakınlaşmak isteyen insanlar için bu yanlış bilgiler ve hurafeler olumsuz bir etki yaratmakta ve dinimizin yanlış bir şekilde anlaşılmasına sebep olmaktadır.

Bütün bunların dışında en önemlisi Allah’ın ayetlerinin yerine başka kaynakları önde tutmak ve onları uygulamak insanı şirke götüren büyük bir tehlikedir. ‘Gerçekten, Allah, Kendisi’ ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’ a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.’ (Nisa Suresi, 48)

Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed’in: ‘Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’ an’ ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar.’ (Furkan Suresi, 30) sözünden, Kuran’ın okunması gerektiği anlaşılmaktadır. Ayrıca, ‘Ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum.’ (Ahkaf Suresi, 9) diyerek Allah’ın emirlerinin dışında bir şeye uymadığını anlıyoruz. Bu durumda bizlerin de sevgili peygamberimizi örnek almamız ve sadece vahyedilene uymamız gerektiği çok açıktır.

Dünya hayatına karşılık ahireti umanlar için ‘O (Kur’ an), alemlere bir ‘ öğüt ve hatırlatmadan’ başkası değildir.” (En’ am Suresi, 90) Ve (Bu Kur’ an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir Kitap’ tır. (Sad Suresi, 29) ayetiyle de anlaşılacağı gibi Kuran, kenara kaldırılmak ve unutmak için değil, okumak ve öğüt almak için indirilmiş mübarek bir kitaptır.
gulay ozturk Kasım 30, 2009

21 Kasım 2009 Cumartesi

Hayatın Ortağı Olmak

Hayatın Ortağı Olmak
Günümüzün ''ergen dünyası'' nı, bu dünyada geçerli olan ''ergen kültürü'' nü anlamaya çalışıyoruz. Çünkü bu yeni oluşumu anlayamazsak ''günümüz ergenleri' ' ile erişkinler arasındaki uzaklık daha da artacaktır. Yeni ''ergen kültürü'' nün özellikleri içindeki ''hedef seçememe'', "geleceğini planlayamama" "sorumluluk almak istememe", "kendini hiçbir şeye zorunlu saymadan çevresini her şeye zorunlu sayma'', ''çaba harcamadan elde etmek isteme'' gibi özellikleri nasıl açıklamalıyız? En önemli etkenler arasında ''sahip olma, elde etme ve kullanma'' ile bunları yapabilmek için ''çalışmak ve kazanmak gereği'' arasındaki bağı kopartan ''tüketim toplumu ideolojisi''dir . Bu ideoloji, henüz çalışmayan ve kazanmayan gençlere ''kredi kartı'' vermekte , ''cep telefonları olması'' nın normal olduğunu söylemekte, ''otomobil kullanarak özgürleşme'' yi önermektedir. Gençler de bütün bunlar için yıllarca beklemek yerine, bütün bunları sağlamanın anne babalarının görevi olduğunu düşünmekte , bunların ''kendi hakları olduğunu'' öne sürmektedirler.
Bizim yaşam kültürümüzün iki özelliği de ''tüketim toplumunun ideolojisi'' ile buluşmaktadır. ''Çocukların aşırı korunmasının ailenin görevi olduğu''na ilişkin yaygın tutum ile ''çocuklarla gurur duyma isteği'' . Bu iki özellik de çocukların ''yaşam standartları' ' na ailelerin -kimi zaman- ekonomilerinin üstüne de çıksa destek vermelerini sağlayan bir tutum yaratmaktadır.

Anne babaların şu sözlerini çok sık duyuyoruz:
* Biz (ya da ben) çocuklarımız için yaşıyoruz.
* Ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz.
* Biz çok sıkıntı çektik, onlar bu sıkıntıları çekmesin istiyoruz.
* İlerde hayatın birçok haliyle karşılaşacaklar, bari şimdi mutlu olsunlar.
* Mutlu bir çocukluk dönemleri olsun.
* Biz gençliğimizi yaşamadık, onlar doya doya yaşasınlar.
* Bizim yapamadıklarımızı onların yapması bizi memnun ediyor.
* Her şeyleri var, neden çalışmadıklarını anlayamıyorum.
* Hiç sıkıntıya gelemiyorlar, istedikleri hemen olsun istiyorlar.
* Her istediğini yapıyoruz ama o bizim ne istediğimize aldırmıyor bile.
* Çok iyi çocuktur, ama arkadaşlarına uyuyor.
* Aklına hiç kötülük getirmez, ne söylense inanır.
* Böyle giderse nasıl yapacak bilmiyorum.

Bu sözlerin hepsi de birbiriyle bağlantılıdır. Bu sözlerin oluşturduğu merdiven basamak basamak çıkılmaktadır . Sonuçta erişilen yer de hiç kimsenin düşünmediği, hiç kimsenin istemediği bir yer olmaktadır. Neden?
Çocuklarımızı hayatımızın ortağı değil, refahımızın ortağı yapıyoruz da ondan. Neden ''hayatlarınızı çocuklarınıza adıyorsunuz?''
Neden ''çocuklarınız için yaşıyorsunuz?''
Neden çocuklarınıza ''istemedikleri şeyleri vermek için bunca çaba harcıyorsunuz? ''
Neden çocuklarınıza ''hak etmedikleri şeyleri elde etmeleri'' için yükümlülük duyuyorsunuz? Neden çocuklarınıza ''sorumluluk vermiyorsunuz? '' Şimdi almıyorlar, çünkü sorumluluk vermekte çok geç kaldınız.
Neden çocuklarınızı, ''yaptıkları yanlışlıkların sonuçlarıyla karşılaştırmıyorsunuz? '' Bu durumda, çocuklar ve gençler ''ailelerin onları her koşulda koruyacağını'' biliyor.
Çocuklar ve gençler, kendileri hiçbir şey yapmasa da, ailelerin onlar için her şeyi yapacaklarını öğreniyor.
Çocuklar ve gençler, geleceklerinin aileleri tarafından hazırlanacağına güveniyor. Onun için de kendine güvenmiyor, sorumluluk almıyor, kendisini hiçbir şey için zorlama gereğini duymuyor. Yapılması gerekenler yapılmaz, yapılmaması gerekenler yapılırsa sonuçlara neden şaşmalı? Lütfen, biraz düşünür müsünüz?

Erdal ATABEK'ten ailelerin sıkça karşılaştığı bir konuda süper bir tespit. Yukarıdaki sözlerin çoğunu ben de söylüyorum. Sonra da yapması gereken bir işi yapmayınca sinirleniyorum. Oğlumu, o duruma ben getiriyorum aslında sinirlenmem gereken kişi kendimden başkası değil, bunu farkettiğimde kendime bir kez daha kızıyorum.
Dersler açısından hiç problemimiz yok şimdilik umarım ilerde de böyle devam eder. Benim şikayetçi olduğum konu (şikayetim oğlumdan değil, benim O'na öğretemediğim konu) sıkıntıya gelememesi ve hemen pes etmesi. Bu da sorumluluk almasını etkilediğinden ilerde ciddi problemlerle karşılaşmaktan korkuyorum.
Belki de ben abartıyorumdur, bilemiyorum. "Bir insan her girdiği işte başarılı olmak zorunda değildir " diye avutuyorum sonra kendimi. Çevreme baktığımda çoğu ailede durum aynı, bu sorumluluğu öğrenmenin normal süreci bu mudur yoksa?

20 Kasım 2009 Cuma

DaMLaLaR...

DaMLaLaR...



Okumaktan zarar gelmez, oku, ama LaNeT okuma!
Emek ver, kulak ver, ama hiç bir zaman BoŞ verme!
Rakibini geç, sınıfını geç, ama hiç bir zaman GüLüP geçme!
Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama, hiç bir zaman YeRiNDe sayma!
Yaklaş, konuş, tanış, ama UzaKLaşma!

Hedefe koş, serhada koş, yardıma koş, ama oRTaK koşma!
Paranı ver, gönlünü ver, canını ver, ama SıRRını verme!
Elini aç, gözünü aç, kalbini aç, ama ağZıNı açma!
Zulmü devir, nefsi devir, ama CaN devirme!
Ev al, araba al, akıl al, ama BeDDua alma!
Eşini sev, işini beğen, aşını beğen, ama KeNDiNi beğenme!
Davet et, hayret et, affet, tövbe et, ama iHaNeT etme!
Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol, ama BöLücü olma!
Ne yap, ne yapma, itil, atıl, ama SaTıLma!
Seslen, uslan, ama YasLanMa!
Doğrul, devril, ama EğiLMe!

MEVLANA

20 Ağustos 2009 Perşembe

Neden..?
Neden Hz Yakup yanında onca evladı varken illa Yusuf diye ağlayıp gözlerini kör eyledi? Sevgi sadece evlat sevgisi ise bu sevgiyi kendine yaşatacak hiç mi evladı yoktu?


Neden Mecnun illa Leyla deyip çöllere düştü? Mecnun için başka bir sevgili bulunamaz mıydı? Hiçbir kız Leyla’nın verdiğini veremez miydi Mecnun’a?

Neden Bülbül Gül için ağlayıp durdu hep? Gül’ün dikenlerinin her seferinde vücuduna batıp kendisine acı vereceğini bildiği halde, neden Bülbül hâlâ güle konmaya, gülü koklamaya devam etti?

Zannediyor musunuz ki Yakup için Yusuf sadece bir evlattı?
Zannediyor musunuz ki Mecnun için Leyla sadece bir sevgili idi?
Zannediyor musunuz ki Bülbül için Gül sadece bir çiçekti?

Eğer sadece Yakup için evlat
Mecnun için sevgili
Bülbül için çiçek olsaydı anlam;

Ne Yusuf için gözler kör edilirdi ve gelene kadar dünyaya küsülürdü,
Ne Leyla için çöllere düşülür, ölümü ile ölünürdü,
Ne de Gül için onca dikenine rağmen gözyaşı dökülür ve hâlâ üzerine konulup kokusu koklanırdı …

Yusuf gelmeden kim açabilirdi Yakup’un gözlerini ?
Leyla ölünce kim yaşatabilirdi Mecnun’u ?
Gülü koklarken akan kanın kan olmadığını kim anlatabilirdi Bülbül’e?

Tek bir olan biri!

Yakub’un da Mecnun’un da Bülbül’ün de Rabbi olan ALLAH (c.c.)
Yusuf’un da Leyla’nın da Gül’ün de Rabbi olan ALLAH (c.c.)

İşte her şey tek bir şeyde cevap buluyor!
İşte her şey tek bir şeyde son buluyor!

O hükmü kestiyse O hükmü yazdıysa…

Sonu yok bu sevdanın O sonu kesmeden,
Açıklaması yok bu sevdanın sevdayı gönle yerleştiren açıklamasını yapmadan …

Yakup ne güzel oldu Yusuf ile …
Mecnun ne güzel oldu Leyla ile …
Bülbül ne güzel oldu Gül ile …

Aslında hepsi en güzel bir güzel ile güzel oldu:

Mevla ile!…

Selam ve Duâ İle..


alıntı..

13 Ağustos 2009 Perşembe

Mutlu Ve Huzurlu Olma Sebebi Sizde de Mevcut!


……. sahip olanları mutlu kılan şeye sizin de sahip olduğunuzun farkına varın..

Gözleri görmeyen, ayakları yürümeyen kötürüm adamı mutlu kılan varlığın sizde daha fazlasıyla mevcut olduğunu unutmayın!
İşte hepimize mutluluk dersi veren kötürüm adamın muhteşem hayat anlayışı! Birlikte okuyoruz:
Gözleri yumuk, ayakları çarpık kötürüm adam, yol kenarındaki ağacın gölgesinde ellerini açmış, göremeyen gözlerle boşluğa yönelerek dua ediyor:
- Ey birçok zengine vermediği nimetleri bana veren Rabb’im, yaprakların, yıldızların sayısınca Sana şükürler olsun!

Oradan geçmekte olan İsa aleyhisselam, bu mutlu adama yaklaşıp sorar:
- Ey Allah’ın kulu, senin üzerinde ne nimetler vardır ki, birçok zengine vermediği nimeti bana veren Rabb’im, diye dua ediyorsun?
Kapalı gözlerle sesin geldiği tarafa yönelerek cevap verir kötürüm adam:
- Rabb’im bana öyle bir kalp vermiştir ki, o kalple O’nu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiştir ki o dille de O’na şükrediyorum. O’nu tanımaktan daha üstün nimet, O’na şükretmekten daha büyük hidayet olur umu? Halbuki, nice zenginler, sıhhatliler var ki, kalbinde O’nu tanıma sevinci, dilinde de O’na şükretme mutluluğu yoktur. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:

- Nice zenginlere vermediği hidayet nimetini bana ihsan eden Rabb’ime, yaprakların, yıldızların sayısınca şükür etmekten kendimi alamıyorum!..

Bu cevap üzerine adamın önünde diz çöken İsa aleyhisselam, yumuk gözlerinden sevgi ile öper.
Peygamberin dudakları değen gözler anında cam gibi açılır. Şaşıran adam, tebessümle baktığı İsa aleyhisselama:
‘Sen, der şu ölüleri diriltip hastalara şifalar veren mucizelerin sahibi İsa Peygamber olmayasın?’
‘Belli olmuyor mu?’ deyince de; ‘Gözlerimden belli oldu ama ayaklarımdan henüz belli değil.’ cevabını verir. Bunun üzerine: ‘Silkinip kalk bakalım, belki ayaklarından da belli olur.’ der. Hemen silkinip kalkan adam ayaklarının da düzeldiğini anlayınca ilk sözü şu olur:
- Ey Allah’ın Nebisi, izin ver de sahip olduğum şu eşsiz nimetlerin şükrü için hemen şükür secdemi yapayım.’ diyerek secdeye kapanır ve der ki:

- Ey Rabb’im, seni tanıyan bir kalple şükreden bir dil nimetinin şükründen acizken, şimdi Sen bana gören iki tane göz, yürüyen iki tane de ayak ihsan ettin, bu nimetlerin şükrünü nasıl ödeyeceğim şimdi ben?..

Bu sırada toplanan halk, İsa aleyhisselamın elini öpmek ister. Ancak Allah’ın Nebisi der ki:
- Eli öpülecek insan, sahip olduğu nimetlerin farkına varan şükür secdesindeki şu insandır. Onun elini öpün! Derler ki:
- O’nu secdeye indiren nimetlere bizler taa doğuştan sahibiz, ama böyle şükür secdesine varacak derecede sevindirici bir nimete sahip olduğumuzun biz hiç farkına varmadık.

İsa Nebi’nin muhteşem cevabı şöyle gelir:
- Düşünen insan, sahip olduğu nimetlerin farkına varır, düşünmeyen insan da kendini o nimetlerden mahrum sanır!.. Kitaplık çapta bir cevap.
- Ne dersiniz? İsa Nebi’nin kitaplık çaptaki son cümlesi bize de bir şeyler söylüyor mu? “Düşünen insan, sahip olduğu nimetin farkına varır mutluluk duyar, düşünmeyen insan da kendini o nimetten mahrum sanır, mutsuzluk hisseder!.” Biz de düşünsek, O’nu tanıyan bir kalple şükreden bir dil nimetine bizim de sahip olduğumuzun farkına varacak, kötürüm adamın duyduğu mutluluk ve huzurun daha fazlasını biz de duyacak mıyız? Öyle ise yazımızın başlığı doğru mudur?

“Dikkat: Mutlu ve huzurlu olma sebebi sizde de mevcut!” Ne dersiniz, düşünmeye değer mi?
alıntı

Her An Bir Sırattır


Sırat
Ötelerde değil, yanı başımda ve şimdi
İçinde yaşadığım, bulunduğum ‘an’da adımlıyorum o köprüyü.
Ya geçiyorum ya da düşüyorum.
Dünyanın,
Sırat köprüsünün görünen kısmına verilen diğer bir isim olduğunu kavrıyorum o an.
Varlık âlemi, nasıl da bir var bir yok arası titreşiyor, hayret!
Resmen titriyor.
Sanki, sonsuz bir karanlıkta an-be an flaşlar patlıyor.
Her şey,
Varlık sahnesinde boy göstermeye başladığı an da,
Yokluğun uç sınırına da varıveriyor.
Atom boşluk, hücre boşluk, dünya boşluk, uzay boşluk
Zerreden küreye her şey boşlukta asılı durmakta,
Ve yokluğun o uç sınırına kadar geliveriyor.
Öyleyse, ‘yokluğun uç sınırıdır dünya’ diyorum,
‘Adımladığımız sırattır.’
Önce, felsefe gözüyle bakıyorum.
O sıratın altındaki boşluğu ve yanı başındaki yokluğu gözlüyorum.
En küçüğünden en büyüğüne,
Her şeyin nasıl olup da yokluğa yuvarlanıvermediğine hayret ediyorum.
Müthiş bir hızla adımlıyorlar sıratlarını ama düşmüyorlar!
Neden sonra, yumuşak ve sonsuz bir iple varlık âleminde asılı olduklarını fark ediyorum.
Acizliklerine rağmen, ne kadar da haşmetli duruyorlar öyle.
‘O gördüğün vahdet ipidir’ diyor bir ses, ‘seni dağılmaktan kurtarıyor.’
Kulak veriyorum, uzaklardan ama yanı başımdan geliyor:
‘Uzatılan rahmet ipine neden bağlanmıyorsun?’ diyor,

‘Din gününün sahibi olan âlemlerin Rabbine.’
Önce uzak görüyor, ciddiye almıyorum.
Oysa Yaratıcıyla aramdaki bağı kopardığım her an da,
Sırattan düşüyorum ve kaybediyorum.
Bir koca deveyi yardan uçuran bir tutam ot misali.
Mânen dağılıyorum.
Dıştan bakınca var gibiyim, ama gerçekte yok oluyorum.

İşte o an cehennem hayatı da başlayıveriyor.
Sonra, yokluğun sınırından döndürülen her şeyi hatırlıyorum; vahdet ipini.
Din gününün sahibi olan âlemlerin Rabbini.
Kendimi de dâhil ediyorum, o müthiş tevhidin, her şeyin içine.
Kurumuş olan aklım, yeşermeye başlıyor vahyin ışığında.
Koca koca âlemleri içine alan bir kalbe sahip olduğumu fark ediyorum.
En önemlisi de, sevildiğimi.
İsteyerek, ‘iyyake na’büdü ve iyyake nestain’ diyorum.
Nurlanıveriyor sıratım.
Önde Resul-i Ekrem ve ardından milyonlar geçiyor o köprüden.
An be an.
‘İhdinas’sırat el-müstakîm. Sıratallezine en amte aleyhim’ diyerek.
Derken, felsefenin ayak seslerini duyuyorum cehennem tarafından.
Düşüyorlar maalesef, düşüyorlar
‘Gayril mağdubi aleyhim veleddallin.’ diyorum, hamd ederek.
Düşmemek için, Rabbime ‘Fatiha’ ile arz ediyorum halimi.
Açmak ve aşmak için o köprüyü..
Sırat! Ötelerde değil, yanı başımda ve şimdi.
Vahdet ipine sımsıkı sarıldığım ‘an’ da geçiyorum onu.
Ahirete aktarabildiğim ‘an’ da..!




alıntı

27 Temmuz 2009 Pazartesi

HAZRET-İ LOKMAN'IN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ



HAZRET-İ LOKMAN'IN OĞLUNA ÖĞÜTLERİ

Hazret-i Lokman ilim ve hikmetiyle dillere destan bir zattır. Bunun içindir ki, kendisine Lokman Hakîm, denmiştir. Hz. Lokman, ismi Kur'ân'da da geçen, peygamber veya veli olduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmayan bir mânâ büyüğüdür.
İslâm tarihinde Hazret-i Lokman'ın hikmetli sözleri, vecizeleri, öğütleri ve tavsiyeleri meşhurdur.
Hafs bin Ömer'in rivayetine göre, Hz. Lokman yanına bir torba hardal tanesi koyarak oğluna öğüt vermeye başlar. Her öğüt verdikçe torbadan bir hardal çıkarır. Sonunda torbadaki hardal tükenir ve oğluna da şöyle der:
"Ey oğul, sana o kadar öğüt verdim ki, şayet bu öğütler bir dağa verilseydi, dağ yarılırdı."
Hz. Lokman'ın Saran ismindeki bu oğlu babasının verdiği bütün öğütlere uymuştu.12
Lokman Aleyhisselâmın hikmetli sözlerinin asıl kaynağı Kur'ân-ı Kerimdir.
O halde Kur'ân-ı Kerimde yer alan bu öğütler tefsirlerde de genişçe bulunur. Cenab-ı Hak, Hazret-i Lokman'ın dilinden bu sözleri şu âyetlerle (meâlen) beyan buyurur:

12. ibni Kesîr Tercümesi, 12:6409.

Allah'a ortak koşma
"Hani Lokman oğluna öğüt verirken demişti ki, 'Oğlum (ey oğul!) Allah'a ortak koşma. Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür.

Allah her yaptığını ortaya çıkarır
"Oğlum, eğer yaptığın iş hardal tanesi kadar bile olsa ve bir taş içine girse, Allah onu ortaya çıkarır. Muhakkak ki, Allah en gizli işleri bütün inceliğiyle bilir, O her şeyden hakkıyla haberdardır.

Namazını dos doğru kıl
"Oğlum, namazını dos doğru kıl. İyiliği tavsiye et, kötülükten sakındır. Başına gelene sabret. Şüphesiz ki bunlar uğrunda azim ve sebat edilmeye değer işlerdendir.

Kasılarak yürüme, yavaş konuş
"Gururlanıp insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve övünenleri sevmez.
"Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt. Seslerin en çirkini, şüphesiz ki, eşeklerin sesidir."13

13. Lokman Sûresi, 13-20.

TEFSİRDEKİ ÖĞÜTLER
Hazret-i Lokman'ın Kur'ân'da geçen öğütleri, aynı sûrenin tefsirlerinde genişletilerek verilir. Hazret-i Lokman'ın tefsirlerde geçen öğütlerinden ve hikmetli sözlerinden bazıları şöyledir:

Takvayı esas al
Ey oğul!
Takvayı kendin için kârlı bir ticaret olarak kabul et. Çünkü böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.

Merasimlere katıl
Ey oğul!
Cenaze merasimlerine katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.

Horozdan geri kalma
Ey oğul!
Horozdan daha geri kalma. Çünkü sen uykunun derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları uykudan uyandırmaya çalışır.

Tevbeyi geciktirme
Ey oğul!
Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın geliverir.

Cahille dost olma
Ey oğul!
Cahil kimselerle dostluk kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını sanar.

Allah'tan kork
Ey oğul!
Allah'tan hakkıyla kork. Kalbinin bozuk olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva ehli olduğunu ihsas ettirme.

Susmak altındır
Ey oğul!
Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.

Günahlardan sakın
Ey oğul!
Kötülük ve günahlar senden sakındığı gibi, yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan sakın. Çünkü kötülük kötülüğü, günah da günahı çeker.

İlim meclislerine katıl
Ey oğul!
Âlimlerin meclisinde bulun. Hikmet ehlinin sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla nasıl canlandırırsa, ölmüş kalbleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir."14

14. Tefsîrü's-Sâvî, 3:255-256.

Yalandan sakın
Ey oğul!
Allah, yalancının yüz suyunu kurutur, haya duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç eksik olmaz.

Ahmak adamdan uzak dur
Ey oğul!
Kayaları uzaklara taşımak, ahmak adama laf anlatmaktan daha kolaydır.

Kendi işini kendin gör
Ey oğul!
Cahili vasıta olarak kullanmaktan, işini gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birisini bulamazsan kendi işini kendin gör.

Kendi milletinin kızıyla evlen
Ey oğul!
Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.
Ey oğul!
Öyle bir zaman gelecek ki, sabırlı insanların bile yüzü gülmez olacaktır.

Allah'ın anıldığı meclislere katıl
Ey oğul!
Katılacağın meclisleri kendin ara bul. Allah'ın anıldığı meclisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de payını alırsın. Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî gazaptan sen de nasibini alırsın.
Ey oğul!
Sofrana takva ehli mü'minleri davet et.

Tecrübe sahipleriyle istişare et
Ey oğul!
Her işinde ilim ve tecrübe sahibi kimselerle istişare et, onların fikrini almaya çalış.

Takvadan bir gemi edin
Ey oğul!
Dünya dipsiz bir denizdir. Onda niceleri boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine îmânı yükle. Tevekkül yelkeniyle açıl. Ancak bu şekilde selâmetle yol alır, sahile çıkarsın.

Kötü komşudan uzak dur
Ey oğul!
Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha şiddetli bir acı tatmadım.

İlimden nasibini al
Ey oğul!
İnsan fakir de olsa ilim ve hikmetiyle hükümdarların meclisinde yer alır.

Arkadaş seçimine dikkat et
Ey oğul!
Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.

Âhirete hazırlan
Ey oğul!
Dünyaya geldin geleli âhirete doğru yol alıyorsun. Bunun için âhiret yurdu, sana dünya yurdundan daha yakındır.

Dilini duaya alıştır
Ey oğul!
Dilini 'Allah'ım, beni affet' demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.

Borçlanmaktan uzak dur
Ey oğul!
Borçlanmaktan uzak dur. Çünkü borç, seni gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.

Günah işlemeye cesaretin olmasın
Ey oğul!
Allah'tan öyle bir şey iste ki, günah işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki, rahmetinden hiçbir zaman ümidin kesilmesin.

Önce selâm ver
Ey oğul!
Bir cemaatin bulunduğu yere gittiğin vakit, önce onlara İslâmın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir köşeye otur, onları konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalacak olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse oradan ayrıl.

Kendini anla
Ey oğul!
İki dünyada mes'ut olmak istiyorsan, kendini anla. Okuyup bilgili olmaya çalış. Çalış ki, bilenle bilmeyen bir olmaz.

Tembel olma
Ey oğul!
Tembel olma. Tembellik bedbahtlık alâmetidir.

Acele etme
Ey oğul!
Acele etme, acele şeytan işidir.

Güler yüz göster
Ey oğul!
Ahlâkını düzelt. Dostuna da, düşmanına da güler yüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede hareket etme.

Orta yolu tut
Ey oğul!
Her şeyin hayırlısı olan orta yolu tercih et.

Yolda dikkatli yürü
Ey oğul!
Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.

Mecliste önce oturma
Ey oğul!
Bir cemaat içinde bulunduğunda onlar ayakta iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.

Yollara tükürme
Ey oğul!
Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.

Az konuş
Ey oğul!
Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.

Sözü fazla dağıtma
Ey oğul!
Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş göz işareti yapma.
Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış. Fazla hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara edecek sözlerden sakın.

Atıp tutma
Ey oğul!
Kimse hakkında atıp tutma.

Fazla ısrar etme
Ey oğul!
Senden bir şey istendiği zaman, elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.

Dinde tartışmaya girme
Ey oğul!
Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki ise tartışmaya ve münakaşaya girme.

Fakirliğini kimseye açma
Ey oğul!
Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hattâ ailene dahi açma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez olmasınlar.

Hizmetçilerle şakalaşma
Ey oğul!
Hizmetçi ve benzeri kimselerle şakalaşma. Çünkü
bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden korksunlar.

Şiddetten sakın
Ey oğul!
Çocukları ve elinin altındakileri terbiye ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla geçiştirmeye çalış. Mümkün olursa sövüp dövme ki, aksi takdirde onların gözünde mehabetin yok olur.
Kendini ve çocuklarını övüp durma.
Hayasız gençlerle ve o halde olan kız çocukları ile ülfet etme. Çünkü dünya ve âhirette mezellete sebep olur.

Önce düşün
Ey oğul!
Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş.
Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.

Azla yetin
Ey oğul!
Bir kimsenin davetinde bulunduğun vakit, azla yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının yemeğini kötüleyip tahkir etme.

Misafirlikte gözlerine dikkat et
Ey oğul!
Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma. Durumuna vakıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.

Elini çek
Ey oğul!
Emanete hiyanetten elini çek.

Kimseye açma
Ey oğul!
Bir işe başladığın zaman, meydana gelmeden önce kimseye açma ki, mahcup düşmeyesin.

Çok ver
Ey oğul!
Sadakayı çok ver. Mal sevgisini gönlünden çıkar.

Razı ol
Ey oğul!
Doğru söyle, Allah'tan gelene razı ol.

Yemekte şunlara dikkat et
Ey oğul!
Yemekten önce ve sonra ellerini yıka. Bu hal fakirliğini giderir, göze kuvvet verir.
Çok yemek kalbe katılık ve gaflet verir. İbadette tembelliğe sebep olur.
Yemeğin başında Bismillah, sonunda Elhamdülillah, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün.
Tek elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli insanların âdetidir.
Yemeğin başında ve sonunda bir parça tuz yemek birçok hastalığa karşı devadır.
Lokmayı küçük tut ve iyice çiğne.
Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük kaba koy, berekete sebep olur.
Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın ortasından alma.
Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al, temizle ve öyle ye.
Sıcak olan yemeğe soğutmak için ağzınla üfleme, soğuyuncaya kadar bekle.
Yemeği çabuk yeme.
Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri teker teker ye, çifter çifter yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla.
Yemek arasında çok su içme. Su içerken bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç nefeste içiver.
Yemeğe herkesten önce el uzatma.
Yemek esnasında güzel şeylerden bahset.
Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz ucuyla bak. Yemek ve ekmeği o tarafa sür.
Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan fazla yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.

Dilini tut
Ey oğul!
İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.

Dostlarını dinle
Ey oğul!
Senin iyiliğini isteyen dostlarının tavsiye ve öğütlerini can kulağıyla dinle.

Doğru ol
Ey oğul!
Sözünde, işinde ve gidişinde doğru ol. Doğru olan sözlerinin bile hayrete ve tereddüde sebep olacaksa, söyleme daha iyi.

Ümidini kesme
Ey oğul!
İnsanların gönlünü almaya çalış. Allah'ın rahmetinden ümidini kesme.

İyi ol
Ey oğul!
Açıkta ve gizlide iyi olmaya çalış.
Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir.
Bir şeyi vaktinden önce isteme.

İçini süsle
Ey oğul!
İçini dışından daha çok süsle: İçin Hakkın, dışın halkın baktığı yerdir.
Her yerde ve her zaman Allah'ı yanında hazır nazır olarak bil. Allah nazarında seni utandıracak işi bırak.
"Lillah, livechillah, lieclillah’ Allah için işleyiniz, Allah için görüşünüz, Allah için çalışınız. Rızası dairesinde hareket ediniz."